Önceki blog yazılarında teorik olarak açıkladığımız gibi mevcut endüstriyel medeniyet ve modern ekonomik büyüme fosil enerji sistemi sayesinde mümkün olmuştur. Dolayısıyla medeniyetin geleceği açısından temel problem her zaman fosil yakıtların sınırlılığıdır. Bunu, medeniyet için ekonomik büyümenin sonunu getirecek varsayılan senaryo olarak düşünebiliriz. Bu senaryoyu, gezegenin uzak geleceği hakkında jeolojik ve astrofiziksel süreçlere ilişkin mevcut kavrayışımıza dayanarak yapılan öngörülere benzetebiliriz. Peki medeniyet gerçekten iklim değişikliği, nükleer savaş, nüfus artışı gibi alternatif sebeplerle çökmek yerine varsayılan senaryoyu mu takip edecek? Teoride bunlar mümkün gibi görünse de medeniyet için en yakın tehdit aynı zamanda medeniyetin temel problemi olan fosil yakıtların tükenmesidir. Bu yazının amacı yakın dönemdeki gelişmeleri değerlendirerek bu iddianın gerekçelerini incelemektir.
21. yüzyılın başlarındaki en önemli olaylardan biri 2003-2008 petrol krizidir. Bu, tarihteki en büyük üçüncü petrol krizidir. Bu krizin önemi 1973 ve 1979 petrol krizlerinden farklı olarak politik faktörlerin bir sonucu olmamasıdır. Üçüncü petrol krizinin iki temel sebebi şudur:
1-Çin’in hızlı endüstriyelleşmesinin bir sonucu olarak artan petrol talebi.
2-2005 geleneksel petrol platosu (Bentley ve ark., 2020).
Bizi asıl ilgilendiren ikinci faktördür. Bunu şu grafikte görebilirsiniz:
2005 geleneksel petrol platosu büyük ölçüde jeolojik faktörlerin bir sonucudur çünkü Hubbert’ın modelinin öngördüğü gibi nihai olarak geri kazanılabilir rezervlerin (ultimately recoverable reserves) yaklaşık yarısı tüketildikten sonra gerçekleşmiştir.
Üçüncü petrol krizi birden fazla gelişmeye yol açmıştır. İlk olarak, birincil sonuçlarından biri 2008-09 küresel finansal krizi olmuştur (Hamilton, 2009). İkincisi, platonun devam ettiği süre boyunca petrol tüketiminin sıfır toplamlı bir oyun haline gelmesidir. 2005 geleneksel petrol platosundan sonra Çin’in tüketiminde herhangi bir yavaşlama olmadı. Fakat petrol üretimi sabit kaldığına göre bu sadece başka ülkelerin daha az tüketmesiyle mümkün olabilir. Bu dönem boyunca sürekli artan petrol fiyatları tam olarak bunu sağlamaktadır. Petrol tüketimi azalmaya başlayan bu ülkeler Avrupa ülkeleridir. Buna ek olarak, ABD ve Japonya gibi birkaç gelişmiş ülkenin daha katkısı olmuştur. Üçüncüsü, 2005 geleneksel petrol platosuyla birlikte ucuz petrol devrinin kapanmasıdır. Bu tarihten sonra hiçbir zaman petrol fiyatları kalıcı olarak 2003’ten önceki seviyelerine dönmedi. Bu durum petrol üreticileri ve tüketicileri arasında bir çatışmaya yol açmıştır. Petrol fiyatları tüketicilerin arzu ettiği düşük seviyelere her dönüşünde petrol üreticileri bunu tolere edebilecek durumda olmadıkları için üretimi kısma yoluna gittiler. Bunun bir örneğini 2022 yılında petrol arzında devam eden sıkıntılara rağmen OPEC’in fiyatların 90$’ın altına düşmesini önlemek için üretim kotalarını 2 milyon varil kesme kararında gördük.
Petrol fiyatlarının ani yükselişinin en kötü sonuçlarından biri gıda krizi olmuştur. Birçok metanın fiyatı fosil yakıt fiyatlarının iniş ve çıkışlarını takip eder, bunlardan biri de gıda fiyatlarıdır. 2005-2011 petrol platosu sırasında petrol fiyatlarındaki artışa denk gelen biri 2007-2008 yıllarında ve diğeri 2010-2012 yıllarında olmak üzere iki gıda krizi yaşanmıştır. Gıda fiyatlarının artışı fakir hane halklarının gelirlerini eritip doğrudan daha da fakirleştirmesinin yanında gıda isyanları olarak bilinen toplumsal olaylara da yol açar (Bellemare, 2015). 2007-2008 yıllarında gıda krizi sırasında Afrika’da olan da budur (Berazneva, 2013). 2010-2012 gıda krizi de benzer şekilde sosyal huzursuzluğa yol açmıştır fakat bugün bu olaylar 2007-2008 olaylarının aksine gıda isyanları olarak değil Arap Baharı olarak anılıyor. Elbette burada karmaşık toplumsal olaylar tek bir faktörle açıklanmıyor. Bir gıda krizinin toplumsal karışıklığa dönüşümünde politik rejim tipi, şehirleşme, fakirlik gibi çok sayıda faktör devreye girer.
Dördüncü ve belki de en önemli sonuçlarından biri olarak yükselsen petrol fiyatlarının da katkısıyla ABD’nin kaya petrolü (shale oil) üretimi büyük bir hızla artmaya başladı. Fakat bu, büyük resesyonun geçip petrol fiyatlarının tekrar tırmandığı 2011 yılına kadar gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla 2005 petrol platosu yaklaşık 6 yıl sürdü. 2011’den sonra geleneksel olmayan petrol üretiminin artışıyla petrol arzındaki problem geçici bir süreyle çözüldü. Bu çok uzun sürmeyecek çünkü kaya petrolü, geleneksel petrole kıyasla çok daha kalitesiz, çıkarması çok daha zor, çok daha maliyetli, çok daha hızlı tükenen ve çok daha az bulunan bir petrol türüdür. Buna ek olarak, kaya petrolü devrimi sadece ABD ile sınırlı kalmıştır.
2005 geleneksel petrol platosu sonrası gerçekleşen ve bununla ilişkili olabilecek enerji alanındaki diğer bir gelişme güneş ve rüzgar başta olmak üzere yenilebilir enerji üretimindeki hızlı artıştır. Kaya petrolünde olduğu gibi burada da tek faktör geleneksel petrol platosu değil. Eski petrol krizlerinde teknoloji henüz yeterince olgunlaşmadığı için kaya petrolü ya da yenilenebilir enerjinin büyümeye başlaması olası değildi. Kapitalist ekonomiler bu krizlere enerji verimliliğini arttırarak tepki verdiler. Fakat ucuz petrol devrinin kapanması, alternatif enerji kaynaklarının yeterince geliştirildiği bir döneme denk geldiğinde bu kaynakların büyümesi için gerekli şartlar sağlanmış oldu.
2005 geleneksel petrol platosu ve yol açtığı küresel finansal krizin Avrupa ve ABD özelinde birkaç önemli sonucu daha oldu. Finansal krizle birlikte ABD’nin kömür üretimi 2008 yılında zirve yaptı ve ardından hızlı bir şekilde düşmeye başladı. Bunun iki sebebi olabilir. İlk olarak aynı dönemde ABD’nin elektrik üretimi zirve yaptı. Bu tarihe kadar elektrik üretimi artmaya devam ettiği için bunun bir kısmı kömürle, geri kalan kısmı büyük ölçüde doğalgaz ile karşılanıyordu. Fakat elektrik üretimi zirve yaptığı ve aynı zamanda kaya gazı üretimi de hızla arttığı için doğalgaz kömürün yerini almaya başladı. Yine burada da tek faktör petrol krizi olmayabilir fakat önemli faktörlerden biri gibi görünmektedir.
Bu olayların Avrupa için en önemli sonucu enerji tüketiminin zirve yapıp düşmeye başlaması olmuştur. Avrupa Birliği’nin enerji tüketimi 2006-2020 yılları arasında yaklaşık %10 düşmüştür. Petrolde olduğu bu krizlerle birlikte kömür tüketimi de düşmeye başlamıştır. 2010 yılında da doğalgaz tüketimi zirve yapmıştır. Dolayısıyla Avrupa’nın bütün fosil yakıt tüketimi 2000’lerin ortasından sonra düşmeye başlamış ve bunun etkisiyle toplam enerji tüketimi de zirve yapmıştır. Bunun sebebi yukarıda açıkladığımız gibi yükselen fiyatların Avrupa’nın talebini zorunlu olarak düşürmesidir.
Bütün bunlardan endüstriyel medeniyetin çöküşüyle ilgili olarak neler çıkarabiliriz? İlk olarak çöküşün büyük ölçüde fosil yakıtların tükenmesine bağlı olacağını söyleyebiliriz. Küresel ısınma ve diğer çevresel etkiler şuan ekonomik büyümeyi sınırlayacak kadar güçlü bir baskı uygulamamaktadır. Buna karşın fosil yakıtların tükenmesi halihazırda ekonomik ve sosyal krizlere yol açarak özellikle gelişmiş ülkelerin ekonomik büyümesini giderek yavaşlatmaktadır.
İkinci çıkarabileceğimiz sonuç çöküşün yerel olarak başlayacağıdır. Bütün ülkeler farklı gelişmişlik seviyelerindeler ve küresel şoklara karşı farklı düzeyde hassasiyetleri bulunmakta. Dolayısıyla ortak bir şok karşında hepsinin aynı şiddette etkilenmesini beklememeliyiz. Üçüncü petrol krizi ve 2021’den beri devam eden mevcut enerji krizinde gördüğümüz üzere Avrupa enerji krizlerinden en fazla etkilenen bölgelerin başında gelmektedir. Dolayısıyla modern ekonomik büyümenin sonlanacağı ilk yer aynı zamanda tarihsel olarak ilk başladığı yer olacaktır.
Üçüncü çıkarabileceğimiz sonuç çöküşün beklenenden yavaş gerçekleşeceğidir. ABD kaya petrolü/gazı devriminde ve yenilenebilir enerji patlamasında olduğu gibi insanlık krizler karşısında çözüm bulmak için mücadele ediyor. Her ne kadar bunlar uzun vadede ekonomik büyümenin yarattığı problemleri çözmeyecek olsa da kısa vadede rahatlama sağlıyor. Petrol üretiminin kalıcı düşüşe geçmesi, geleneksel petrol platosuna kıyasla çok daha korkutucu görünse de çöküş yine de birçok kişinin beklediğinden daha yavaş olabilir. Daha kesin konuşmak gerekirse çöküş süreci, sanayi devriminden bu yana devam eden birkaç yüz yıllık yükselişten daha hızlı olacaktır fakat tamamlanması birkaç yıl değil on yılları alacaktır.
Üçüncü petrol krizinden sonra küresel ölçekte yaşanan en büyük enerji krizi pandemi sonrası 2021 yılında başlayan ve hala devam etmekte olan enerji krizidir. Bunun sebeplerini ve olası sonuçlarını incelemeden önce 2010’lardaki birkaç olaya değineceğiz. Endüstriyel medeniyetin geleceği açısından 2010’lardaki en önemli gelişmelerden biri 2013 kömür platosudur. Günümüzde Çin küresel kömür üretiminin %50’sini oluşturmaktadır. Çin küresel kömür üretimindeki bu dominasyonu sayesinde şaşırtıcı olmayan bir şekilde küresel üretimindeki gidişatım temel belirleyicisi konumundadır. Küresel kömür üretimi 2013 yılında zirve yaptığında Çin’in üretimi de zirve yapmıştı. Dolayısıyla gelecekte Çin’in kömür üretimi kalıcı düşüşe geçtiğinde küresel kömür üretiminin de geçeceğini varsayabiliriz. Çin’in kömür üretiminin zirve tarihiyle ilgili literatürdeki öngörülerin büyük kısmı 2030’dan öncesine işaret etmektedir (Han ve ark., 2016). Bunun birincil sonucu Çin’in daha fazla kömür ithal etmesi olacaktır. Fakat küresel kömür üretimi düşmeye devam edeceği için Çin’in daha fazla kömür ithalatı diğer ülkelerin daha az kömür tüketmesi anlamına gelecektir. Bu durum elektrik üretiminde kömüre bağımlı olan ülkeleri oldukça zor bir duruma sokacaktır. Dolayısıyla 2030’a kadar küresel kömür zirvesi gerçekleştiği takdirde enerji tüketimlerinde kömürün önemli bir yeri olan ülkeler elektrik kesintileri ve ekonomik krizle boğuşmak zorunda kalacaktır. Bununla birlikte ABD’nin kömür üretiminin tekrar artması olasıdır ve bunun olması halinde kriz daha hafif geçebilir.
2010’larda gerçekleşen diğer bir önemli olay 2018 petrol zirvesidir. 2018 Kasım ayında petrol üretimi bütün zamanların en yüksek seviyesi olan günlük 84.5 milyon varile ulaştı. 2020 yılında pandemi talep şokundan hemen önce petrol üretimi bu seviyenin 2 milyon varil altındaydı. Temmuz 2022 itibariyle petrol üretimi 2018 zirvesinin yaklaşık 4.4 milyon varil aşağısındadır. 2018 zirvesinin önümüzdeki yıllarda aşılıp aşılamayacağı belirli değildir fakat bunun hiçbir zaman aşılamayacak zirve olacağını düşünmemiz için birkaç sebep sayılabilir. İlk olarak pandemi talep şoku özellikle ciddi tükenme problemi yaşayan ya da üretimleri geçmişte zirve yapmış birçok ülkede kalıcı kapasite kaybı yaşanmış gibi görünmektedir. İkincisi, 2022 Aralık ayında Rusya yaptırımları devreye girdikten sonra pandemi öncesine kadar üretim artışına katkı yapan Rusya’nın petrol üretiminde kayda değer bir kayıp olacaktır ve üretim oranı platoda kalacaktır. Üçüncüsü, 2005 geleneksel petrol platosundan beri, Kanada’nın petrol kumlarıyla birlikte, küresel petrol üretimindeki artışın neredeyse tamamından sorumlu olan ABD’nin kaya petrolü üretiminde sona gelindiğine dair işaretler mevcuttur. ExxonMobil’in Kasım ayında yayınladığı enerji arzıyla ilgili bir rapora bakıldığında da 2018 yılının küresel petrol üretimi için nihai zirve tarihi olduğu görülmektedir. Petrol için en olası senaryo 2030’a kadar devam edebilecek hafif bir plato ve ardından kalıcı düşüşün başlamasıdır.
Şimdi, etkilediği ülke sayısı açısından tarihteki en geniş kapsamlı enerji krizine dönebiliriz: 2021 küresel enerji krizi. 2019 yılında başlayan Covid-19 pandemisine dünyadaki çok sayıda ülke ağır kısıtlamalar uygulayarak tepki verdi. Bu kısıtlamalar ekonomik aktiviteleri etkileyerek 2020 yılında büyük bir küresel bir resesyona sebep oldu. Resesyon sırasında piyasaların maruz kaldığı talep şoku fosil yakıtların üretim oranlarının çok ciddi oranlarda düşmesiyle sonuçlandı. Kömür üretimi kısa sürede eski seviyelerine dönmesine rağmen doğalgaz 2021’de ancak 2019 seviyesini yakaladı. Petrol ise henüz 2020’lerin başlarındaki seviyesine dönmedi ve OEPC’in üretimi kısma kararı ve Rusya yaptırımları nedeniyle önümüzdeki en az bir iki yıl boyunca dönmesi olası görünmemektedir. Dolayısıyla 2021 enerji krizi temelde doğalgaz ve petrol krizidir. 2022 Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı istilası, üretim problemi olarak başlayan enerji krizi farklı bir boyuta taşıdı. Rusya’nın doğalgaz vanalarını kapatması Avrupa’yı sıvılaştırılmış doğalgaza (LNG) yönlendirdi. Küresel LNG kapasitesi Avrupa’dan gelen ani talep artışını karşılamak için yeterli olmadığı için Pakistan, Bangladeş, Tayland gibi birçok Asya ülkesi elektrik kesintileri, ekonomik kriz ve kıtlıkla kendini gösteren şiddetli bir doğalgaz krizi yaşamaktadır.
Pandemi kısıtlamaları kalktıktan sonra enerji arzının yavaş toplanmasının temel sebebi 2010’ların ortalarına doğru düşmeye başlayan doğalgaz ve petrol yatırımlarıdır (IEA, 2022). Yatırımların düşmesinin sebebi 2014-15’te petrol fiyatlarının ani düşüşüdür. Her ne kadar düşen fiyatlar bile 2005 öncesine kıyasla yüksek görünse de petrol platosuna sebep olan devasa maliyet artışları düşünüldüğünde bu fiyatlar üreticiler için tatmin edici değildir. Saudi Aramco icra kurulu başkanı (CEO) Amin H. Nasser’in de vurguladığı gibi dünyadaki petrol sahaları ortalama olarak %6’lık bir düşüş oranına sahiptir, dolayısıyla petrol kapasitesinin arttırılmasını bir kenara sadece sabit tutulması bile büyük miktarlarda sermaye yatırımları gerektirmektedir. Fakat bu şiddetli tükenme problemine karşın 2014-2021 yılları arasında petrol ve doğalgaz yatırımları %50’den fazla düşmüştür. Özetle mevcut enerji krizinin sebebi Ukrayna-Rusya savaşı gibi görünmesine rağmen enerji krizi bundan daha önce başladı ve altında yatan temel sebep 2014 yılından beri düşen petrol ve doğalgaz yatırımlarıdır.
Yazının ana argümanını özetlemek gerekirse; öngörüldüğü gibi petrol üretimi 2005 yılında zirve yaptı fakat yükselen petrol fiyatları üretimin platoda kalmasını sağladı. Petrol üretiminin 2011 sonrası yükselişi bütünüyle şans eseri denebilecek ABD kaya petrolü devrimi sayesindedir. Gelişmenin sadece ABD ile sınırlı kalması, sektörün finansal problemleri ve çıkarılabilecek kaya petrolünün oldukça kıt olması gibi sebeplerle bunun sadece kısa bir rahatlama döneminden ibaret olması beklenmektedir. Görünüşe göre durum gerçekten budur ve yüksek bir olasılıkla 2018 yılında petrol üretimi zirve yaptı. Bütün bunlara dayanarak önümüzdeki birkaç on yılda iklim değişikliği ya da başka bir sebeple değil fakat fosil yakıtların tükenmesi nedeniyle endüstriyel medeniyetin yavaşça gerilemeye başlayacağını iddia edebiliriz. Süreci hafifletecek ve şiddetlendirecek gelişmeler yaşanacaktır fakat hepsinin toplamına bakıldığında trend yavaş bir düşüş olacaktır.
Referanslar
Bentley, R.; Mushalik, M.; Wang, J. 2020. The Resource-Limited Plateau in Global Conventional Oil Production: Analysis and Consequences. Biophysical Economics and Sustainability, 5, 10.
Bellemare, Marc F. 2015. Rising Food Prices, Food Price Volatility, and Social Unrest. American Journal of Agricultural Economics 97: 1–21.
Berazneva, J., and D. Lee. 2013. Explaining the African Food Riots of 2007–2008: An Empirical Analysis. Food Policy 39: 28–39
Hamilton, James 2009. Causes and consequences of the oil shock of 2007-08. Brookings Papers on Economic Activity, 40: 215-293.
Han, S., Chen, H., Long, R., & Cui, X. 2016. Peak coal in China: A literature review. Resources, Conservation and Recycling.
International Energy Agency (IEA), World Energy Outlook, 2022