Enerji dönüşümü (energy transition) konusunda sık karşılaşılan mitlerden biri yeni geliştirilen ve kullanılmaya başlayan enerji kaynaklarının eski enerji kaynaklarının yerini aldığıdır. Örneğin yaygın inanışa göre İngiltere’de sanayi devrimiyle birlikte kömür, insanlığın o döneme kadar başlıca enerji kaynağı olan odunun yerini almıştır. Benzer şekilde 20. yüzyılda da petrolün, kömürün yerini aldığı düşünülür.
Enerji sistemlerinin tarihine baktığımızda yeni enerji kaynaklarının küresel toplam enerji üretiminde daha büyük bir pay sahibi olacak şekilde büyüdüğünü görmemize rağmen bu süreç eski enerji kaynaklarının tüketiminde bir düşüşe yol açmamıştır. Dolayısıyla, yeni enerji kaynaklarının enerji karışımına (energy mix) eklenmesi sadece toplam enerji tüketiminin artışıyla sonuçlanmıştır.
Enerji dönüşümü mitinin altında da enerji arzındaki bu iki değişimin karıştırılması yatmaktadır. Enerji dönüşümünden bahsedildiğinde genellikle enerji karışımı içerisindeki farklı enerji türlerinin yüzdelik oranlarına atıfta bulunulur. Fakat çeşitli enerji kaynaklarının enerji karışımı içerisindeki oranları yerine mutlak tüketim miktarlarına bakıldığında farklı bir tablo ile karşılaşırız: Son iki yüz yıldır bütün enerji kaynaklarının tüketimi artmaktadır.
Enerji üretiminde şuana kadar yaşanan tarihsel değişimleri enerji dönüşümünden ziyade toplam enerji tüketimimizi arttıran enerji eklemeleri olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. Enerji dönüşümü kavramını ise kurulu enerji kaynağının tüketimindeki düşüşle birlikte yeni enerji kaynağına geçiş olarak anlamalıyız.[1]
Enerji üretimindeki değişimlerin çoğunun İngiltere’de ortaya çıkan kapitalizmin ve sanayi devriminin çerçevesi içinde gerçekleştiği düşünüldüğünde bu tarihsel bulguların bir açıklaması piyasa ekonomilerinin sürekli büyümeye odaklanmış yapısı olabilir. Aslına bakılırsa geçmişteki enerji dönüşümleri genellikle hızlı ekonomik büyüme dönemleri ile ilişkili olmuştur.[2] Bu hipotezi destekleyen ampirik kanıtlar da bulunmaktadır. 1990 ve 2010 yılları arasında 186 ülkenin enerji ayakizi değişimini yapısal ayrıştırma analizi (structural decomposition analysis) ile inceleyen bir çalışma küresel ölçekte ekonomik büyümenin artan enerji tüketiminin arkasındaki ana faktör olduğunu bulur.[3] 2005-2015 yılları arasında karbon emisyonları düşen 18 gelişmiş ülkeyi inceleyen bir çalışma karbon emisyonlarındaki düşüşün büyük ölçüde enerji karışımında fosil yakıtlarının payının ve enerji tüketiminin düşmesinden kaynaklandığını bulmuştur.[4] Enerji tüketimindeki düşüş ise bu ülkelerin yavaş ekonomik büyümesi ile ilişkilidir. Bu bulgular büyümeye devam eden bir ekonominin sadece alternatif enerji kaynakları geliştirerek fosil yakıtları ikame etmesinin zorluğuna işaret eder.
Geçmişteki enerji geçişleri basitçe enerji eklemeleri şeklinde gerçekleşmiş olmalarının da ötesinde eski enerji kaynaklarının tüketimlerini de arttırmışlardır. Bunun bir örneği, fosil yakıtların kullanılmaya başlanmasından sonra balina avcılığında, aksi yöndeki beklentilere rağmen, büyük bir artışın yaşanmış olmasıdır.[5] Bunun başlıca sebepleri fosil yakıtların kullanılarak daha gelişmiş avlanma araçlarının üretilmesi ve balinalardan elde edilen yeni ürünlerin sürekli piyasaya sürülerek balinaya olan talebin genişletilmesidir.
Günümüzde Avrupa’nın öncülük ettiği yeşil dönüşüm olarak adlandırılan enerji sistemlerindeki bir değişim sürecinin içindeyiz. Yeşil dönüşümün amacı güneş ve rüzgar gibi düşük karbonlu enerji kaynaklarına geçerek karbon emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliği ile mücadeledir. Bu yüzden, fosil yakıtları tüketmeyi bırakacağımız gerçek bir yeşil enerji dönüşümü için enerji arzındaki tarihsel değişimlerle ilişkili bu gerçeklerin bilinmesi ciddi önem arz etmektedir.
Fosil yakıt kullanımını bırakmak için öncelikle alternatif enerji kaynaklarının elimizde bulunması zaruri bir koşul olsa da bunların kendiliğinden fosil yakıt kullanımını baskılamasını beklemenin iklim değişikliği ve genel olarak çevresel açıdan arzu edilmeyen sonuçları olabilir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesinin fosil yakıtlardan elde edilen enerji tüketimini düşürmeyeceği endişesini destekleyen doğrudan empirik kanıtlar da bulunmaktadır. 1960-2009 tarihleri arasındaki 128 ülkeden gelen verileri kullanarak yapılan bir çalışma fosil yakıtlara alternatif enerji kaynaklarından üretilen her bir birim enerjinin, bir birimlik fosil yakıt enerjisinin dörtte birinden daha azını ikame ettiğini bulmuştur.[6] Başka bir ifadeyle bir birimlik fosil yakıt enerjisini ikame etmek için 4 birimden fazla fosil yakıtlara alternatif enerji kaynağı gereklidir. Elektrik için bu miktar 13 birime yakındır. Bununla birlikte, uzun dönemli ikameyi ölçen çalışmalar ikame katsayının daha yüksek olduğu bulmuştur. Örneğin 1980-2014 yılları arasında 27 OECD ülkesindeki elektrik üretimini inceleyen bir çalışma fosil yakıtlara alternatif enerji kaynaklarından üretilen kişi başı her 10 kWh elektriğin, fosil yakıtlardan üretilen kişi başı 4-10 kWh elektriği ikame ettiğini bulmuştur.[7] Çalışmanın yazarları bu ikame oranlarının “ekonomik büyümenin fosil temelli elektrik üretimini arttırmasını engellemek için yeterli olmadığını” vurgulamaktadır.
Günümüzde ulusların iklim değişikliğine yönelik bir farkındalık geliştirdiği ve bu sebeple yeşil dönüşümün geçmişteki enerji dönüşümlerinden farklı olacağı iddia edilebilir. Fakat dünyada hala kapitalizmin ve ekonomik büyümeyi her zaman faydalı olarak gören bir anlayışın hakim olduğunu göz önüne alırsak yeşil dönüşümle ilgili riskleri küçümsememek gerektiğini anlayabiliriz. Dolayısıyla, yapılması gereken fosil yakıtların tüketimini doğrudan azaltacak önlemlerin alınmasıdır. Başarılı bir yeşil dönüşüm sadece teknolojik gelişmeleri değil buna uygun politik, ekonomik ve sosyal değişimleri de gerektirir.
Referanslar
1-York, R. and Bell, S.E., 2019. Energy transitions or additions?: Why a transition from fossil fuels requires more than the growth of renewable energy. Energy Research & Social Science, 51: 40–43.
2-Roger Fouquet, Peter J.G. Pearson, 2012. Past and prospective energy transitions: Insights from history, Energy Policy 50: 1–7
3-Lan, J., A. Malik, M. Lenzen, D. McBain and K. Kanemoto (2016) A Structural Decomposition Analysis of Global Energy Footprints. Applied Energy, 163, 436–451.
4-Le Quéré, C. et al. 2019. Drivers of declining CO2 emissions in 18 developed economies. Nat. Clim. Change 9: 213–217.5-York, R. 2017. Why petroleum did not save the whales. Socius: Sociological Research for a Dynamic World 3.6-York, R., 2012. Do alternative energy sources displace fossil fuels? Nature Climate Change, 2: 441–443.
5-York, R. 2017. Why petroleum did not save the whales. Socius: Sociological Research for a Dynamic World 3.6-York, R., 2012. Do alternative energy sources displace fossil fuels? Nature Climate Change, 2: 441–443.
6-York, R., 2012. Do alternative energy sources displace fossil fuels? Nature Climate Change, 2: 441–443.
7-Dyrstad JM, Skonhoft A, Christensen MQ, Ødegaard ET. 2019. Does economic growth eat up environmental improvements? Electricity production and fossil fuel emission in OECD countries 1980–2014. Energy Policy 125: 103–9.